Yağmur

Berkin’in Gözünden Yağmur

 

İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… Hiç mevsim ayırt etmeden her daim yağabilir. Yağdığı vakit kimi zaman şikayet etsek de, aslında yağmur yağmadığı zaman da şikayet ediyoruz.

Geçtiğimiz yaz, kış ayları çok fazla yağmurlu geçmediği için Bodrum ve çevresinde susuz kalma problemi yaşadık. Tabi bunda Pandemi dönemi yaşıyor olmamız ve Bodrum’un nüfusunun 3-4 katına çıkmasının da etkisi var. Ama Ağustos ayı gibi bölge bölge su kesintileri yaşanmaya başladı. Çünkü tüm Bodrum’un su ihtiyacını karşılayan Mumcular Barajı’nın doluluk oranı %9’a kadar düşmüştü. Tam bizim susuzluktan şikayet edip, yağmur yağmasını dört gözle beklediğimiz anlarda bu kez Karadeniz’de olağanüstü bir yağmur yağmış ve unutamadığımız bir sel felaketi oluşturmuştu.

 

Tabi sonrasında burada da yağmurlar yağdı. Hatta küçük çaplı su baskınlarına yol açtı. Özellikle Ocak ayı başında kuvvetli yağış, maddi hasar da verdi. Bir yandan da Mumcular Barajı’nın doluluk oranını %60’ların üzerine çıkardı.

 

Daha fazla içimizi karartmadan Yağmur ile ilgili daha keyifli anlardan bahsetmek istiyorum. Mesela yağmur ile alakalı hiç unutmadığım bir anım vardır. Belki çocuk olduğumdan tam hatırlamıyorum ama o zaman yağmurlar sanki hiç böyle değildi. Ne zaman deniz’e ya da pikniğe gitmek için plan-program yapılsa o gün kesin yağmur yağardı. Tabi şimdiki gibi bir teknoloji olmadığı için en fazla haberlerden sonra hava durumunda ertesi günün havasının nasıl olacağını öğrenebilirdik. Değil 30 günlük hava durumuna bakmayı, 2 gün sonrası bile muamma idi.

 

Seksenlerin ortası ve sanırım yine bir yaz ayıydı. Günlerden de Pazardı. Babam ve ben arabamız ile gezmeye çıkmış, Boğaz’da deniz kenarında gidiyorduk. Bir anda öyle bir yağmur yağmaya başladı ki, silecekler yetişmediği için mecburen arabayı kenara çekmek zorunda kalmıştık. Yağmur’un dinmesini beklerken arabanın radyosunda Neşe Karaböcek’in “Ayda yılda bir Pazar, onu da yağmur bozar” şarkısı çalmaya başladı. O günden sonra bu şarkı bizim gezi marşımız gibi bir şey oldu. Yaz olsun, kış olsun ailecek bir Pazar günü bir yere gidiyorsak ve yağmur yağmaya başlarsa hemen bu şarkıyı söylüyorduk.

 

Şimdi ise belki de işim ile alakalı olarak Yağmur yağmasını çok seviyorum. Yağmur başlayınca herkes evlerine hızlı hızlı giderken ben de yıldırım fotoğrafı çekebilmek için evden sahile gidiyorum. Ve yine çok sağanak zamanı görüş açısı azaldığı için çekim yaparken zorlansam da, hafif yağmurda ya da yağmur öncesi veya sonrasındaki ışık çok güzel olduğundan o anlarda fotoğraf çekmeyi tercih ediyorum. Özellikle de yelken yarışlarını çekerken yağmur başlarsa değmeyin keyfimize. Yarışçılar için elbette zor olsa da, en özel kadrajlar hep o anlarda çıkıyor.

 

Bir de bu sene şöyle bir şey fark ettim. Eğer yağmur yağarken fotoğraf çekimi yapıyorsam, diğer insanlarda işimi ne kadar ciddiye aldığımı anlayıp ona göre davranıyorlar. Hem sen ıslanıyorsun, hem de ekipmanını bozulmaya karşı tehlikeye atıyorsun ama bence karşılığını alıyorsun. Turgutreis sahile yakın bir yerde her akşam ağ atan küçük bir balıkçı kayığı var. Çokça fotoğrafını çekmişimdir, o da çokça fotoğrafını çektiğimi görmüştür. Ama yine bir gün yağmur yağıyor ve koca  deniz’de dalgalar ile boğuşurken ağ atmaya çalışan bir o var, karada ise ıslanan ve fotoğraf çekmeye çalışan sadece ben varım. İkimizde bir şekilde ekmeğimizin peşindeyiz. Ve fotoğrafları çektikten sonra ikimizde birbirimizin halinden anlarmış gibi selamlaşarak ayrıldık.

 

Ve bence şanslı olduğum bir nokta daha var. Bilindiği üzere Turgutreis Bodrum’un en uç noktalarından birisi. Yani Bodrum bir yarımada ve kara yolunun bittiği yer Turgutreis. Dolayısı ile deniz manzaramızda oldukça geniş. Bizim birkaç ıssız ufak adamız dışında 4 tane de büyük Yunan adası mevcut. Kos (İstanköy), Pserimos( Keçi), Kalymnos (Kilimli) ve Leros (İleryoz) adaları sıra gibi tam karşımıza dizilmiş durumdalar.  Ve oralara yağmur yağarken bizim üstümüzde güneş olabiliyor. Bu yüzden yağmurun yağdığı yeri, nasıl yağdığını rahatlıkla görebiliyoruz. Benim için bu çok güzel bir görsel şölen. Kimi zaman hava dönüp o yağmur hızla bize doğru geliyor elbette. O durumlarda bulutlardan hızlı koşabileceğimi düşünüp koşarak kaçmaya çalıştığım zamanlarda oldu. Şunu da kesin ifade edebilirim ki, bulutlar benden çok hızlı.

 

Yağmur’un en güzel hediyesi de sanırım Gökkuşağı. Doğadaki en güzel manzaralardan biri olan Gökkuşağı bir çok kültürde umut ve şans sembolü olmuştur. Gökyüzünün 7 renginin hepimize umut ve şans getirmesini dilerken, yazımı John Green’in “Aynı Yıldızın Altında” adlı kitabından bir cümle ile bitirmek istiyorum.
“Eğer Gökkuşağı İstiyorsan, Yağmurla Başa Çıkman Gerekir.”