Taraklı

Bu ay ki gezimizi “Vizördeki Hayatlar” fotoğraf grubu ile birlikte gerçekleştirdik. Günler öncesinden hazırlanan plan ve programa göre 25 Mart Pazar sabahı saat 06.45’ te Avrupa yakasından gelen otobüsümüze binmek için kadıköy’ de hazır bekliyorduk.

 

İstanbul’a 175 km uzaklıkta, ve yaklaşık 2 saat süren yolculuğun ardından ilk durağımız olan Taraklı’ya varmış bulunuyoruz. Taraklı Sakarya ilimize bağlı 5200 nüfuslu bir ilçe. Araçtan indiğimizde ilk gözümüze çarpan ilçedeki evler oluyor. 19.yüzyıldan kalan Osmanlı evleri koruma altına alınmış.

 

Taraklı sokaklarında boynumuzda fotoğraf makinelerimiz ile dolaşırken, Taraklı sakinleri de bizi güler yüzle karşılayıp, poz vermekten kaçınmıyorlardı.

 

Taraklı ismi, halkın tahtadan tarak ve kaşık yapmasından gelmiş. Artık tarak yapılmasa da kaşık yapımına devam ediliyor. Taraklı kültür evinin bir odasın da el yapımı tahta kaşığın nasıl yapıldığını görmeniz mümkün.   

 

İlçede gezmeye devam ettikçe çevre ve sokaklar çok tanıdık gelmeye başladı. Ve ardından öğreniyoruz ki televizyonlarımızda sıkça görmüş olduğumuz  “Mümkünlü” kasabası aslında Taraklıymış.

 

Öğle yemeğimizi yedikten sonra İkinci durağımız olan Yenidoğan mahallesine doğru yola koyulduk. Buraya gitmemizin sebebi aslında sadece gezi değildi. Otobüsümüz durup aşağı indiğimiz vakit etrafımızı onlarca çocuk kapladı. Hepsi birer profesyonel edası ile bizlere poz veriyorlardı.

 

Yenidoğan mahallesi yoksulluğun fazlaca yaşandığı bir yerdi. Daha önceden gidip , bu durumu gören dostlarımız yanlarında getirmiş oldukları yardımlar ile küçük yüzlerde minik mutluluklara sebep oluyorlardı. Ekip olarak en zorlandığımız an ise oyuncakların dağıtılması sırasında oldu. O ufacık çocukların bir oyuncak için bu kadar güçlü bir hale gelebileceklerini hiç tahmin etmezdim.

 

Gezi programımız burada son bulacaktı. Fakat gezimizi organize eden Engin Başa ve Aylin Erözcan’ın bizlere bir sürprizi vardı. Buraya kadar gelmişken Çubuk gölünü görmeden gitmemizi istemediler. Ve ne kadar haklı olduklarını oraya vardığımızda anladım.

 

Çubuk gölü aslında başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek güzellikte. Deniz seviyesinden 1150 metre yükseklikte, 15 hektar genişliğinde ve ortalama 13 metre derinliğinde olan gölün etrafında Taraklıdakilere benzer evler mevcut. Gölün hemen karşı tarafın da bir televizyon dizisi için yapılmış olan değirmenler mevcut.

 

Bütün gün sıcak bir havada dolaştıktan sonra, Çubuk gölüne gittiğimiz vakit gölün halen üzeri buz kaplı olması bizi hayli şaşırttı. Üzerimizde tişört ve dizimize kadar bir kar yığının içerisindeydik. Soğuğu bir hayli hissedip fotoğraflarımızı da çektikten sonra tekrar dönüş için otobüsümüzdeki yerimizi aldık. Ve tekrar 2 saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul’umuza geri döndük.