Sandıma

Bu ay ki yazımda, milyon dolarlık yatların demir attığı, denize girmek için ufak bir servet ödendiği beach’leri ile ünlü, iki lahmacun bir ayran’a 75 lira ödendiği Yalıkavaktan bahsedeceğim. Fakat benim bahsedeceğim Yalıkavak, aslında şu an ki Yalıkavak değil.  Günümüzden yıllar önce bugün ki sahildeki yerlerini almadan evvel köylülerin yaşamış olduğu eski bir köy olan Sandıma.

 

Evet Sandıma, köy halkının sahildeki rantı keşfetmeden evvel  tarım ile uğraştığı, zamanla mandalina ağaçları ile birlikte sahile inip 1950’li yıllardan sonra komple terk edip yalnız bırakılan bir köy.

 

Birkaç fotoğrafçı arkadaşım ile birlikte, burayı ziyaret etmeye karar verdik. Duyduğumuza göre bu terk edilmiş köyde yaşamını sürdüren biri heykeltıraş, biri ressam olan sanatkar bir çift yaşamaktaymış.

 

Aracımız ile Sandıma Köyü yazan tabelayı takip ederek kolayca Köye ulaşıyoruz. Yarım asır yalnız kalmış köye ulaştığımızda hemen hemen tüm evlerin yıkık, viran olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Fakat öyle bir yer var ki, bu köyün halen nefes aldığını ve asla yalnız kalmayacağını işaret ediyor.

 

“Nuris” Sanat evi adı altında Nurten ve İsmail çiftinin heykel ve resimleri ile dolu bir eve çıkıyor karşımıza. Ziyaret ettiğimiz vakit sadece İsmail abi oradaydı. Bizi “Sığır Damı Atölyesi”nde karşıladı. Kapının önünde oturduğumuzda bizlere Sandıma ve Yalıkavak ile ile ilgili tarihi bilgiler anlattı.

 

Daha sonra atölyeye girdiğimizde kendisinin ve eşinin yapmış olduğu sanat eserlerini gördük. Yaptıkları bir çok eser ile ilgili bilgilendirici ve açıklayıcı bilgileri kendilerinden dinledik. Öylesine güzel anlatıyordu ki, o an sadece bir fotoğraf çekebilmişim.

 

Atölyenin birkaç fotoğrafını çektikten sonra bir üst tarafa çıktık. Burada da öylesine değişik, öylesine güzel bir mutfak vardı ki inanılmaz. Sanırım hayatımda öylesine renkli bir mutfak görmemişimdir. Bir daha da asla görebileceğimi sanmıyorum.

 

Mutfak şokunu atlatmak üzere iken farklı bir odaya girdik. Burada yine çiftimizin eserleri mevcuttu. Hayranlık ile eserleri incelerken İsmail abi yine anlatmaya başladı. Bu sefer odada bulunan 3 boyutlu bir resmin hikayesini keyifle açıkladı bize.

 

Gülüp eğlenerek dolaşmaya devam ediyorduk. Daha sonra yaşam alanı ve Yalıkavağı tepeden gören bir balkon’u gezip tekrar sohbete koyulduk.

 

Sandıma köyü ziyaretimizin çok büyük bir kısmı Nuris sanat evinde geçmiş olsa da, biraz da köyün diğer yerlerini gezmeye karar verdik. Nuris sanat evini gezmek için herhangi bir ücret ödemek gerekmiyor. Ama orada güzel bir kutu var. Dilerseniz o gezip gördüğünüz sanat eserlerinin bedeli olarak içinizden geldiği kadar o kutuya bağış yapabilirsiniz.

 

İsmail abi ile vedalaşıp köyün diğer kalan yerlerini dolaşmaya çıktık. Biraz dolaştıktan sonra gördük ki, Koca köyde başka yaşayan, hatta başka ayakta duran bir ev yoktu. Evler zamanla yıkılmış, sadece ufak tefek duvarları kalmıştı. Bu güzel manzara nasıl böyle boş kalmış derken, biraz daha yukarıda villa inşaatlarını yapan iş aletlerini gördük. Şaşırdık mı, elbette ki hayır. Ama bizi şaşırtan başka bir şey oldu.

 

Ortalıkta duran Çamaşır asma sepetine benzeyen bir şey vardı. Üzerinde de kurutulmayı bekleyen birkaç kıyafet vardı. “Acaba buraya da mı Suriyeliler geldi” diye düşünmedik değil. Ama daha sonra etrafımızda bulunan keçilerin sahipli olduklarını düşündük. Akabinde keçilerin sahibi olan bayan yanımıza geldi. Biraz sohbet ettikten sonra, Konya’da öğretmenlik yapan bayanın yaz aylarında burada ek gelir sağlamak için çobanlık yaptığını öğrendik.

 

Sandıma, gerçekten çok güzel ve çok farklı bir yer. Nurten hanım ile tanışamadık ama İsmail abi gerçekten harika bir insan. Ben fırsat buldukça gitmeyi düşünüyorum, sizlerde Bodrum’a tatile geldiğinizde mutlaka uğramalısınız.