Mazı

Bizim haricimizde iki kişi daha olan dolmuş 50 Km’lik Mazı yolculuğuna başladı. Bodrum’un diğer köy ve mahallerinden çok daha uzak olduğundan ücreti de neredeyse iki katı. Adam başı 10 TL’ye Mazı’ya gidilebiliyor. Güvercinlik tarafına geldiğimizde dolmuş kenara çekip durdu. Biz yolcu alacağını düşünürken hem şoför hem de bir yolcu inip bir markete girdiler ve her ikisi de  ellerinde gazete ile çıktı. Ve hemen aklımıza Mazı’nın halen çok ıssız olduğu geldi. Bu ay sizleri mavi ile yeşilin birbirine karıştığı oldukça ıssız ve doğa ile iç içe olan Mazı’ya götürüyorum. Yaz başından beri gitmeye niyetlendiğim fakat gitmek içinde sezonun bitmesini güneşin biraz daha aşağıya inmesini bekledim ve geçtiğimiz hafta içerisinde bir gece “Tam zamanı artık”diyerek ertesi gün gitmeye karar verdim.

 

Mazı ile ilgili çok fazla bilgim yoktu. Sadece uzun yıllar önce annem ve babam oraya gezmeye gidip yemek yemişler ama memnuniyetlerini halen anlatırlar. O zamanlar Bodrum çevresinin bir çok yeri gibi ıssız ve salaş’mış. Tabi bunca değişimi gördükten sonra elbette orası değişmiştir diye düşündüm.

 

Akşamdan programı yaparken benimle birlikte gelecek iki kişi ile birlikte sabah 10’da Bodrum garajında buluşmayı önerdim. Daha sonra bir anda aklıma geldi. Sezon yavaşladığı için dolmuş saatlerini düşürmüş olabilirler ve saat başları dolmuş hareket edebilir diye buluşmamızı 15 dakika erkene çektik. İyi ki böyle yapmışız çünkü gerçekten de Mazı dolmuşu hareket saati sabah 10’da idi.

 

 

 

Yaklaşık 1 saat 10 dakika yolculuk yaptıktan sonra Mazı’nın sahiline ulaştık. Aslında Mazı Köyü oldukça yukarıda. Orada inip aşağı sahile kadar yürümeyi düşünmüştüm ama aradaki mesafe oldukça uzak.

 

Dönüşte de dolmuş yine saat başlarımı diye merak edip şoför’e sorduk. Meğerse dolmuşlar saat başları değilmiş. Biz 10’da ki arabaya denk gelmişiz. Dönüş için de 15.00 de ve 19.00 olmak üzere sadece 2 araç varmış.

 

Taşların bulunduğu sahile adım atar atmaz hemen karşımıza yine bir iskele çıkıyor. Hem sağa hem de sola doğru gidebileceğimiz bir yol var. Yürüme mesafesinde bir koy olduğu için her iki tarafa da yürüyüp fotoğraflar çektik.

 

Mazı sahili aslında 8 koy’dan oluşuyor. Dolmuş’un bizi indirdiği son durak olan koy Hurma Koyu. Diğerleri ise Akarca, Çakılyalı, İnceyalı,Ilgın,Sedef, Şeytan deresi ve kissebükü. Hurma sahilinin sol tarafına doğru yürüyüp sahili bitirince kayalıklar arasından geçip Ilgın koyuna ulaşabiliniyor. Aynı şekilde oradan da Sedef koyuna ulaşmak mümkün. Ama zaten ıssız olan yerde diğer koylar daha da ıssız. Hurma koyunda bile sadece 4-5 tane tesis bulunuyor. Diğer koylar genelde yatları ile gelip demirleyenler için oldukça ideal.

 

Kayalıkların oradan Hurma sahiline bakınca gökyüzünün mavisi ve doğanın yeşili birleşip tüm rengini denize veriyorlar. Denizde taşlık olduğu için inanılmaz bir berraklık var. O denize girmeden dönmek olmayacağı için tekrar tesislerin olduğu yere doğru gitmeye karar verdik. O sırada sahilin hemen yanında zeytin ağaçlarını ve dallarındaki zeytinleri gördük.

 

Genelde yazılarımda nerede ne yenir ya da nerede kalınır gibi cümleler kurmuyorum. Ama zaten burada çok fazla alternatif olmadığı için ve oldukça samimi yaklaşıldığı birkaç cümle yazmak istiyorum.

 

Hurma koyunun en sağında önünde 6-8 tane tahta şezlong olan yerde hem denize girelim hem de karnımızı doyuralım diye Mavi&Yeşil pansiyon’a gittik. Bunda mekan sahibinin bir masaya oturmuş kitap okuyor olmasının da etkisi vardı elbet.

 

Hoş bir karşılamadan sonra sürekli aşçısını izine gönderdiği için üzülen ama ev yapımı harika köfte ile karnımızı doyuran “Ahmet Abi” büyük bir keyifle bize pansiyonunu gezdirdi. Çok büyük bir yer hayal etmeyin, toplam 4 adet bungalov’dan oluşuyor. Bir tanesinin kapısını açıp içerisini gösterdi bize. Bu arada içeriye kesinlikle ayakkabı ile girilmiyor. Bir çift kişilik bir de tek kişilik yatak bulunan bungalov’da klima, televizyon ve çok temiz bir banyo mevcut. Önümüzdeki sene için 2-3 bungalov daha ilave etmeyi düşünen “Ahmet Abi” 3 kişilik mi olsun yoksa 2 kişilik mi olsun diye bizlere akıl danışıyordu.

 

Fikir edinmek için fiyatlarını da sordum, öğrendim. Bayramlar hariç bütün sezon aynı fiyatlar olduğunu, sabah kahvaltısı ve akşam yemeği dahil tek kişi ya da iki kişi fark etmiyor bir bungalov 350 TL imiş. Adam başı 175 TL diyor ve ekliyor. “Aynı bungalov’a 3.kişi gelince hepsini 500 TL. veriyorum”

 

Bu fiyatlara elbette özellikle sezon başı ve sezon sonu çok lüks tatil köylerinde her şey dahil kalınabilir. Ama kafa dinlemek, 3-4 günlüğüne gürültüden uzaklaşıp doğa ile iç içe olmak için aslında gayet ideal. Ola ki gittiniz ve Berkin burası için acaba ne yazmıştı diye telefonunuzdan dergiyi okumak isterseniz bu biraz vakit alacaktır. Yol üzerinde telefon hiç çekmiyor, ama sahile indiğinizde telefon çekiyor ama internet bağlantısı oldukça yavaş. Telefondan çektiğimiz bir fotoğrafın Facebook’a yüklenmesi 10 dakikayı buldu. Sonra da dönüş yoluna başlayana kadar bildirimleri göremedik.

 

Civarda çok fazla ağaç olduğu için maalesef arı’da çok fazla. Yemeğimizi yerken arıların bizi rahatsız etmesi üzerine Ahmet Abi bir çay tabağına Türk kahvesi koyup onu yakarak masaya koyması ile arılar bir anda kayboldu. Bizde bu vesile ile öğrendik ki arılar kahve kokusunu sevmezlermiş. Bir de yukarıda bir kafes içerisine konmuş balık karnı olduğunu ve ona da gelmediklerini söyledi. Ne olduğunu anlamadık tekrar sorunca yine balık karnı dedi. Son kez doğrulamak için sorduğumuzda da “Aşçı izine gitmeseydi daha güzel yemek yerdiniz, normalde köfte de pilav da var ama ben güzel yapamıyorum diye koymadım” dedi.

 

Yemek sonrası hemen şezlonglara gidip kendimizi o berrak sulara bıraktık. Denizde iken güneş ışığı arkamızdan geldiği için mavi ile yeşil çok daha güzel görünüyordu. 15.00 de ki dolmuş ile dönmeye karar verdiğimiz için çok fazla denizin keyfini çıkaramadık. Ekim sonuna kadar tesislerin açık olduğunu öğrenmemiz ile en kısa zamanda sadece o harika denize biraz daha  girebilmek  için 50 Km gideceğim, 50 km döneceğim.