Bir Yıldırımın Hikayesi

Bundan tam on sene evvel 2010 Kasım ayında çıkan ilk sayımızda “Bir Yıldırım’ın Hikayesi” başlıklı bir yazı yazmıştım. Profesyonel fotoğrafçılık hayatıma yeni başlamış, İstanbul-Çamlıca tepesinden ilk kez çektiğim yıldırım fotoğraflarının hikayesini ve çekim tekniklerini anlatmıştım.

 

Aradan geçen on senede herkes gibi benim de hayatımda oldukça değişiklikler oldu. Fakat değişmeyen şeylerden bir tanesi de halen yıldırım fotoğrafları çekmeyi çok seviyor olmam. Tabi bu geçen zaman zarfında fotoğrafçılık konusunda biraz daha deneyim kazandım.

 

Henüz İstanbul’da yaşarken gök gürültüsü duyar duymaz makinemi pencere önünde hazırlar kadrajımda yıldırımı yakalamaya çalışırdım. Bir sene Ekim ayında Bodrum’a tatile geldiğimde fırtına ile birlikte gece yıldırım fotoğrafı çekmek için çok uğraştım. Bulunduğum yerde ışık kirliliği fazla olmadığı için uzunca süre pozlamalar yapabiliyordum.Beş dakika, sekiz dakika gibi sürelerde fotoğraflar çekiyordum. O kadar zamanda düşmeyen yıldırım, ne zaman ki çekimi durduruyorum tam karşıma düşüyordu. Neyse ki ertesi gün istediğim gibi kadrajıma girdi.

 

Benim o kadar uğraştığımı gören tatil köyünün bir çalışanı, kışın tekrar gelmemi, o zaman bolca yıldırım fotoğrafı çekebileceğimi söyledi. Ben de dediği gibi yapıp 3-4 sene arka arkaya fırsat buldukça kış tatili olarak Bodrum’u tercih ettim. Bolca yıldırım fotoğrafları çektim.

 

Bunlardan en ilginci ise çok uzaklarda olan bir yıldırım fotoğrafını eve döndükten sonra bilgisayarımda incelerken fark ettiğim bir fotoğraf oldu. Turgutreis sahilinden Kos ve Pserimos adalarına doğru kadraj yapmıştım. Hava yeni kararmış ve tam arkamdan dolunay yükselmeye başlamıştı. Karşı tarafta yağan yağmurla birlikte fotoğrafta gökkuşağı olduğunu gördüm. Aynı gündüzleri güneşin etkisi ile göründüğü gibi 40 dereceden az yükseklikte olan dolunayda gökkuşağı çıkartıyormuş. Ama hava çok bulutlu olduğu için sadece küçük bir kısmı görülebilmiş.

 

Bodrum’a yerleştikten sonra artık daha fazla yıldırım fotoğrafı çekmeye başladım. Görüş açısı çok fazla olduğu için bulunduğum yerde yağmur yağmasa bile karşı adalar tarafından geçen yıldırımları rahatlıkla çekebiliyorum ve telefonumda bulunan bir uygulama ile yıldırımların gidişatını takip edebiliyorum. Dolayısı ile artık kadrajda yakalamak biraz daha kolay.

Yine de sabır ve şans işi. 2017 yılında bir hafta sonu fırtına haberi aldık. Ben de tüm ekipmanı hazırlayarak beklemeye başladım. Havanın kararması ile birlikte sahilde çeşitli yerlere giderek yıldırımları bekledim. Şimşek çakıyor fakat yıldırım düşmüyordu. Gece 03’e doğru artık tam umudumu kaybetmişken dokuz saat sonunda tam istediğim kadrajda yıldırımı yakaladım. Ama hemen ardından hava tam üstümden geçtiği için çok şiddetli bir yağmurda kuytu bir yer bularak bir süre mahsur kaldım.

 

Dünya genelinde saniyede 50 ila 100 arası şimşek çakıyormuş. Bunun ancak 5’te 1’i yıldırım olup yeryüzüne düşüyormuş. Bu da bir günde neredeyse bir buçuk milyon yıldırım demek. Maalesef dünya genelinde bir yılda ortalama 24bin kişi yıldırım çarpması sonucu hayatını kaybediyor 240bin kişi ise yaralanıyormuş.

Edvin Robinson isimli bir adam geçirdiği bir trafik kazasında  işitme ve görme kabiliyetini kaybetmiş. Kör ve sağır olarak yaşarken üzerine düşen yıldırım sonrasında yirmi dakika şuursuzca yerde yattıktan sonra kendine geldiğinde hem görüyor hem de işitebiliyormuş. Bazı bilgilerde ise kel iken saçlarının da çıktığı ifade ediliyormuş.

Yazımı  yine küresel ısınma ile bitireceğim. Küresel ısınma böyle devam ederse 2100 yılında yıldırım düşmeleri %50 oranında artacakmış. Bu da kasırgaların 10 kat artması demek oluyormuş. Küresel ısınmaya dikkat etmediğimiz sürece bol fırtınalı bir gelecek, geleceğimizi bekler.